play the game, everybody play the game.

Yağmur Mutluer
3 min readJan 1, 2023
the painting 2011 movie

Yaklaşık bir aydır bir şeyler yazmak için zihnimi zorlasam da günün sonunda bugün, o gün değil diyip vazgeçiyordum ama artık son verdim buna. Nedenimde de haklıydım aslında. Bir günüm ötekini tutsun da yazdıklarıma ertesi gün şaşırmayayım diye koşullandırmıştım kendimi ve sanki sırf bunu söylemişim gibi duygu değişimlerim resim çizer gibi oradan oraya savruldu. Ki zaten ne zaman bir şeyi gerçekleştirmek için bir şart koysam, onu gerçekleştiremezken bulurum kendimi. Bu konuda insanlık olarak sıkıntımız var. İnsan kümesine ait sıkıntılardan bahsetsem bir yeni yıla daha gireriz ondan bu topa hiç girmiyorum. Sanırım istediğim masaya kalbimi, aklımı ve üstümdeki tüm yükleri bırakıp tüm yılı gözden geçirmek. Bunu yapmayı çok sevsem de üstümdekileri çıkarmadan yaptığımda pek doğru olmadığını düşünüyorum. Bunu tamamıyla çıkarınca yapacağım yorum da ben olmayacağına göre istediğim her şeyin mantıklı olmadığı bir gerçek. Bu yazıyı her an “sadece ben” adı altında yayınlayabilirim çünkü bunu insanların okumasının bir mantığı da yok. Ama işte geçmişte yazdığın şeyleri okumanın keyfi tatlı oluyor. Saf bir duygusallık yaşıyorum hislerimi tekrar kucağıma alınca.

Peki nasıldı bu yıl? Güzeldi. Hayal etsem böyle bir yıl hayal etmezdim ama yerimde durmadığım ve ilerleyebildiğim bir sene olduğundan şikayetçi de değilim. Bu yazdığım yazı aklıma geldi, bir ve sıfırlar. Ve sonra düşündüm de bir bir elde edebilmek için bazen kendimi feci tüketiyorum. Ama buna tek etki eden ben değilim, maalesef gerçek böyle. Kim bu birleri elde edebilenler? Birlerden oluşmuş olanlar. Bu nedenle topluma çok kızgınım. Toplum birlerin üzerinden yürüyüp gitse nasıl olurdu merak ediyorum bu beni kötü biri yapar mı? Fakat bir olmayan, buraya dilediğinizi koyun, sorunları, mücadale ettikleri hayallerinden fazla, kendine yetmeyip, kendi hayallerini gerçekleştiremeyip sonra o halde bir yarım daha dünyaya getiren. Tabi bu dünyaya getirme soyun devam etmesi, ileride birinin bana bakması, ben yaşayamadım o yaşasın gibi bir sürü bencilce nedene dayanıyor. Bencil olmak hayat kurtarıyor. Birkaç adım uzaklaşıp bu dünyayı izlediğinde iç çekerken buluyorsun kendini. Romantizm ile boyadığında o filmin sonu değişmiyor. Bu durumun farkında olmamak da var gerçi bu daha mı mutlu hissettirirdi bilmiyorum.

The Painting filmi geldi aklıma, orada da güzellemesi yapılmıştı bu durumun. İzlerken hoşuma gitmişti ama gerçekten güzel mi bu durum? Birler gidip yarımları hor görsün, dünyayı dar etsin demiyorum. Ama etmeseler bile doğası gereği yarımlar onların hayatlarını isteyecekler — ki istiyorlar ve sahip olamayacaklar. Bu bahsettiğim para değil. Sağlıklı bir toplumda yetişmiş olmak. Aile, okul, çevre ve git gide büyüyen çemberlerin ateşten ibaret olmaması. Bu, bunun eksikliği ne parayla doluyor ne de sevgiyle. Kişi yüzleşince belki yangınları söndürüyor ama günün sonunda yanmış parçaları alıp topla, diğerleriyle bir olmuyor.

Öte yandan bazen yarımların, yarımdan da azların gerçekleştirdiklerini görüyorsun. Büyüleyici. Üstelik çok daha zor. Fakat bu tüm yarımların dünyaya gelip bunu sürdürmesi için yeterli mi? Sorulabilir, herkes bir olmak zorunda mı? Pek sonradan olunduğunu da söylenemez. Doğulur, kontrol edemediğimiz bir sorun. Kimse gelip sana sormaz çünkü. Belki gerçekten diğerleri olarak sorsak bir şeyleri iyileştirebilirdik, bilmiyorum. Ama sonuçta bir olabilmek için tüm yarımların koşuşturduğu bir dünyadayız. Yeni yıla başlamak için ne kadar harika bir yazı ama. Sanırım depresif olmak kurtulamayacağım bir yanım ki bunu tek kendi içimde yaşadığımdan arada bir ortaya çıkmasına izin veriyorum böyle anlarda. Yine de nasıl güzel bir yıl oluyor? Birlerim yoktu ama dokuzlarım olduğunu düşünüyorum. Ve bu dokuzları zamanında ne kadar çok istediğimi, ne kadar uzak geldiğini düşününce mutlu olurken buluyorsun kendini.

Umarım bu dışarıdan duygulara oynanmış bir yazı olarak görülmüyordur çünkü bundan da nefret ederken buluyorum kendimi. Yaş almanın en güzel yanı da bu ve eğer az çok hatırlayacak bir hafızanız varsa. Sevdikleriniz, nefret ettikleriniz, kendiniz öyle bir değişiyorsunuz ki. İnsan hayret ediyor. Galiba beni yaşamı sürdürmek konusunda en çok tatmin eden neden bu. İnsan kendisiyle bu kadar konuşunca, kendisine kıyamıyor? Bu hikaye nasıl gidecek biraz daha gidelim diye bir soruyor.

Nasıl bitirsem bu yazıyı? Sonuç olarak bir olamıyorum diye yiyip bitirmeyelim kendimizi. Sıfır olarak da kalmayalım. Birlerin dünyasında yaşıyor olsak da zihnimizin içinde kendi dünyamıza sahibiz. Ve bence tüm yarımların, ben de dahil, yaptığını yapmayın. Kıyaslamayın, keşke de demeyin. Bunları sayısız kadar deseniz de sonucun değişmeyeceğini biliyoruz. Yani ağladıktan sonra sonuç değişmeyecekse, sırf içini rahatlatmak için ağla ve yoluna devam et. Diğer türlü taşa çarpıp düşüp saatlerce ağlayan, biri beni kaldırmadı diyen minik bir çocuğa dönüşüyoruz. Kalkıp, ağlayarak yola devam edelim.

--

--